Babil Kulesi’nden internet çağına uzanan bu süreçte önemli olayların meydana geldiği her masada tercümanların bir sandalyesi vardı desek yanlış olmaz. Bu inanılmaz tarihi sürece şahit olan tercümanların ağzından çıkan ve dünyaya yön veren sözler genellikle onların düşüncesi olmadı. Tercümanlığın dünyanın en eski mesleklerinden  biri olarak hayatımıza yön verdiği açık bir gerçektir.

Birkaç örnekle bu kadim meslek hakkında bilgiler paylaşmak istiyoruz.

Saint Jorome’den bahsedelim. İlk olarak  İncil’in İbranice metinlerini esas alarak Latince tercümesini yaparak tarihe yön veren en önemli tercümanlardan olmuş ve bugün tercümanların ve bilim adamlarının koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir.

Geoffrey Chaucer’a İtalya’ya yaptığı bir seyahatte Francesco Petrarch ve Giovanni Boccaccio’nun eserleri tanıtılır. Canterbury Hikâyeleri’nin yazarının mesleği tercümanlık olmamasına rağmen, klasiklerinin büyük bir çoğunluğu İtalyan çağdaşlarının yazılarından uyarlanmıştır. İngilizce bir şiirsel gelenek olan eski metinlerden alıntı yapma ve onları uyarlama, bu seyahati neticesinde ortaya çıkmıştır.

La Malinche İspanya’nın Meksika’yı fethi sırasında Hernán Cortés için tercümanlık yapmaya başlar. İspanyollar için tercüman ve rehber olacak genç Aztek kadını babasının ölümünün ardından köle olarak satıldı. Sonra çok sayıda yerli dili öğrendi. Onun neredeyse 10 yıl süren tercümanlık rolüne popüler kültürde çok acı olarak değinilmektedir. Çoğu zaman seks ve zenginlik düşkünü bir vatan hanini olarak sergilenmektedir. Bu süregelmiş kötü yöndeki itibar onun çelişen hedeflere sahip muhalif gruplar arasında irtibat kurmak için üstlendiği karmaşık durumu vurgulamaktadır.

William Tyndale sapkınlık nedeniyle idam edilmeden önce tutuklanır ve hapse mahkûm edilir. Tyndale Protestan Devrimi’nde anahtar bir figürdü ve onun zamansız sonunu hazırlayan şey de tam olarak İncil’in İngilizce çevirisiydi. Ancak İngiliz bilginin çalışması King James İncil’i için omurganın büyük bölümünü oluşturmaktadır ve genellikle İngilizce İncil çevirilerinde direk olarak İbranice tercüme ve Yunanca tercüme yapılarak bu metinlerden elde edilenlerin ilk örneği olduğu düşünülmektedir.

Çok sayıda Romalı şairin mısralarının İngilizce bir çevirisi olan Ovid’s Epistles, John Dryden tarafından bir girişim ile yayınlanır. İçerisinde Dryden çevirinin üç türünü ayırt etmek üzere çeviri teorisi yaklaşımına ün getirmiştir: kelime kelimesine tercüme (metaphrase-metni kelime kelime takip etmek), başka sözcüklerle açıklamak (paraphrase-sadece kelimelere bağlı kalmayıp anlama odaklanmak) ve taklit (imitation- yaratıcılık yetkisiyle metni yeniden yapılandırmak). Çevirinin bu modlarını ilk tartışanlar antik Yunanlılardı ancak bunları modern çeviri teorisine getiren Dryden’dir.

İlk Simültane Tercümanlık

Nürnberg Duruşmaları diplomatik konferanslar için standart olarak anında (simultane) tercümenin başlangıcını belirlemektedir. 1927 Cenevre Uluslararası Çalışma Konferansı istisna olmak üzere, mütercimler idare edebilecekleri uzunlukta konuşmayı dinleme ve onu hedef dilde yeniden yapılandırma yoluyla ardıl çeviri yaparak çalışmışlardır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra zaman kritik öneme sahip hale geldi. “Adil ve süratli çalışmalar” gerçekleştirme amacı mütercimlerin neredeyse gerçek süre içerisinde çalışmaları için kulaklık ve mikrofon kullanmalarına sebep oldu.

Leave a comment